KISACASI
|
Deniz ve kıyı turizmi, genellikle idiliktik manzaralar ve su maceralarıyla ilişkilendirilse de, aynı zamanda önemli bir ekonomik sektör temsil etmektedir. Ancak, hem iklim krizi ile ilgili artan zorluklarla karşı karşıya bulunuyor hem de sera gazı emisyonlarına katkısıyla bu alana duyulan acil ihtiyaç göz önünde bulundurulması gereken bir durum. Bu nedenle, bu sektörün yeniden düşünülmesi ve dönüştürülmesi sadece sürdürülebilir kalkınmanın bir aracı değil, aynı zamanda deniz ve kıyı kaynaklarının korunmasında aktif bir güç haline getirilmesi için elzemdir.
Deniz ve kıyı turizminin mevcut zorlukları #
2023 yılı itibarıyla, kıyı ve deniz turizmi 1,5 trilyon dolar gibi etkileyici bir cirolar üretmiştir. Bu rakam, onun küresel ekonomideki merkezi yerini ortaya koymaktadır. Ancak, bu sektör iklim krizindeki sorumluluğunu göz ardı edemez; küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık %0,8</strong'ini oluşturarak yaklaşık 390 milyon ton CO2 üretmiştir. Aynı zamanda, deniz seviyesinin yükselmesi ve aşırı hava olayları gibi iklim değişikliği etkileri, kıyı bölgelerini ve deniz ekosistemlerini doğrudan tehdit etmektedir.
Kıyı bölgeleri, özellikle küçük ada devletleri, iklim değişimlerinin etkilerini yoğun bir şekilde yaşamaktadır. Gelişmekte olan küçük ada devletleri (PEID) bu hassasiyeti mükemmel bir şekilde göstermektedir. Bu topraklar, genellikle kasırga ve diğer aşırı hava olaylarına maruz kalıp, bu fenomenin kurbanı haline gelmektedirler. Bu olaylar sonucunda yaşanan ekonomik kayıplar büyük olup, bu bölgelerin GSYİH’sinin önemli bir kısmını temsil etmekte ve yerel geleneklerin tehlikeye girmesine yol açarak zorunlu göçlere neden olmaktadır.
Bu zorluklar karşısında, mevcut ekonomik ve turizm modelinin gözden geçirilmesi acil bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bu, sürdürülebilir uygulamalara ve altyapılara yatırım yapılmasını gerektirmektedir. Dönüşüm ihtiyacı içinde, çarpıcı rakamlar belirtilmiştir: bu sektörün emisyonlarını azaltmak için yılda 30 milyar dolar yatırım gerekmektedir; iklim değişikliği için uyum çabalarını da dahil edildiğinde bu rakam 65 milyar dolara çıkmaktadır.
Kesin olan şudur ki, proaktif bir yaklaşım oluşturulmalıdır. Kıyıların ve deniz yaşamının korunması, çevresel ve sosyal anlamda bir zorunluluk haline gelmelidir. İklim değişikliğinin etkilerini hafifletmek için doğaya dayalı çözümlerin uygulanması gibi girişimler değerlendirilebilir. Bu, kıyı bölgelerini korumada önemli bir rol üstlenen mangrovların restore edilmesini ve turizm faaliyetlerinin çevresel etkisini minimize etmeye yönelik uygulamaların benimsenmesini içerebilir. İklim krizine karşı mücadele, geniş bir aktör yelpazesinin mobilizasyonunu gerektirmektedir: hükümetlerden işletmelere, genel kamuya kadar. Seyahat ve turizm dünya konseyinin (WTTC) sektör liderlerinin ifadeleri, gerçek bir karbon salınımının azaltılması ve gerekli uyum için organize bir eylem çağrısında bulunmaktadır. Bu dönüşümler sadece çevre için faydalı olmakla kalmayıp, sürdürülebilirlik ve doğal kaynaklara saygı temelli bir turizm modeli yeniden tanımlama fırsatını da sunmaktadır.
Sonuç olarak, deniz ve kıyı turizm sektörü bir dönüm noktasında bulunmaktadır. İklim krizine karşı olumlu bir aktör haline gelmek için, yenilikçi, sürdürülebilir ve kapsayıcı çözümlere öncelik vermek esastır. Üstesinden gelinmesi gereken zorluklar büyük, ancak bunlar aynı zamanda doğayla olan ilişkimizin gözden geçirilmesi ve gelecek nesiller için daha saygılı bir gelecek inşa etme fırsatını da beraberinde getirmektedir.
İklim değişikliğinin kıyı ekosistemleri üzerindeki sonuçları #
Sürdürülebilir turizme geçiş için #
Kıyı turizmi için düşünülmesi gereken çözümler #
Kollektif değişim çağrısı #